Nebil ALPARSLAN

Nebil ALPARSLAN

Adalet

Herkesin mesleği ile ilgili konularda konuşup yazması kolay zannedilir. Lâkin sözün gerçekliği kıstas alınırsa hiç de öyle değil. “Adalet” hakkındaki bu yazıyı yazmak bir hukukçu olarak benim için epeyce zor oldu. Kavram hem detaylı, hem de hassas.

Ne zaman ki söz adaletten açılsa, aklımıza hep mahkeme kararları gelir. Haklıyız belki. Zira son söz yargının. Yargı kararı adaletin ete kemiğe bürünmüş hali.   Ayrıca caydırıcı ve yaptırım gücü de var.

 Yargı kararı kanuna uygun olabilir, ancak aynı ölçüde adil olmayabilir. Kanuna uygun oluşu ile adalete uygun oluşu farklı şeylerdir. Adalete uymayan bir sonuç kanuna uygun olsa da toplum vicdanı ve evrensel vicdanda tasvip görmez. Benimsenmez. Böyle durumlarda yasama, yargının ajandasındaki adalete uygun olmayan o kanunu, adalete uyanla değiştirmek zorundadır. Aksi halde hukukun üstünlüğü kanunun üstünlüğüne dönüşür. Kanunun gücünü kullanan erk adaletten uzaklaşır. Sonuçta devletin en temel vasfı olan “Hukuk Devleti” olma vasfı da ortadan kalkmış olur.

Gazetelerdeki köşe yazılarına, televizyon programlarında konuşulanlara bakıyorum; adalet konusunda herkes öylesine uzman (!) olmuş ki, kariyer sahibi hukukçular dahi bu uzmanlar (!) karşısında çaresiz kalıyor.  Sembol terazi ya, eline Tahtakale bitpazarından hurdaya çıkmış bozuk bir terazi geçiren, durmadan ölçüp tartıyor. Keyfine göre adalet dağıtıyor. Ne var ki bozuk terazi ile hiçbir vakit doğru tartı yapılmıyor. Bunları görünce kendime, “Sahi ben Ankara Hukuk Fakültesinde dört yıl boyunca ne okumuştum” diye sormadan edemiyorum.

Adalet kavramı oldukça detaylı bir kavram dedim ya; bu yazıda adalet ajandasının hâkim kürsüsündeki değil, birey ve toplum vicdanındaki yönünü ele almak istiyorum. Mahkemeleri, yargının işleyişini, yargı kararlarını, yasaları tartışmak niyetinde değilim. Yargı tekniği olarak o husus başka yazı/yazıların konusu. Adalet kavramına bir de aşağıdaki başlıklarla yaklaşalım istedim. Birey olarak adalet mektebinin neresindeyiz?  Kaçıncı sınıfındayız? Adalet kulemize hangi tuğlaları koyabildik? Hangi burçları dikebildik? Veya hangi taşları yerinden oynatıp söktük de istenmeyen gedikler açıldı? Hayatımız, davranışlarımız, sözümüz ve özümüz adalete ne derece uygun?

Adaleti hep yargıdan, yargıçlardan, mahkemelerden bekliyoruz. Resmî ve özel muhataplarımızın bizimle olan ilişkilerini “adil” olup olmamalarına göre değerlendiriyoruz. Acaba adalet merdiveninde birey olarak biz hangi basamaktayız. Adalet ölçeğinde başkaları bizi nerede görüyor, nasıl değerlendiriyor. Sahi başkalarından beklediğimiz adaleti kendimize ve çevremize ne kadar uygulayabildik?

Bütün bunlar çok önemli. Üstelik adalet, bütün davranışlarımızı doğrudan ilgilendiren en üst ve en üstün kavram.  Adalete uygun bir hayat tarzında aklıma ilk gelen kıstasları aşağıda yazmaya çalıştım. Bunlar sınırlı başlıklar değil. Sayısız eklemeler yapılabilir. Ayrıca her başlık yüzlerce sayfalık birer ders veya kitap konusu. Öyleyse buyurunuz adalet karnemize göz atmaya ve öz eleştiriye:

Adalet, yaratılmış bütün eşyayı yaratılış amaç ve vazifesine uygun kullanmaktır.

Adalet, havayı, suyu, toprağı, denizleri ve en önemlisi insanları kirletmemektir.

Adalet, yalnız insana değil, hayvan ve bitkilere bile sevgi, şefkat ve merhametle yaklaşmaktır.

Adalet, ölçü ve tartıda hile yapmamak, insanları kandırmamaktır.

Adalet, gerek kamu ve gerek özel sektör hizmetinde, mesai saatinin bir saniyesini bile kendi işine tahsis etmemek, zamandan çalmamaktır.

Adalet, geniş anlamda emaneti (vazifeyi de) ehline teslim etmektir.

Adalet, hiçbir zaman yalan söylememek, yalan yere şahadet etmemektir.

Adalet, kişilere iftira etmemektir.

Adalet, ırk, din, dil, cinsiyet, paye, rütbe, fikir, düşünce, inanç, servet ayrımı yapmadan bütün insanlara eşit mesafede olmak ve eşit davranmaktır.

Adalet, kendisinin, eşinin, çocuklarının, ana-babasının, kardeşlerinin ve sair yakınlarının aleyhine de olsa, her şartta doğruyu söylemek ve doğruyu yapmaktır.

Adalet, görev yaptığı kurumun (kamu ya da özel) imkânlarını haksız yere kendisi ve ailesi yararına kullanmamaktır.

Adalet, insanlar hakkında zan ve hislere dayalı keyfi karar vermemektir.

Adalet, kamu malını şu ya da bu şekilde ve hileli yollarla kendi malına katmamaktır.

Adalet, her türlü alım satıma ve ihaleye fesat karıştırmamaktır.

Adalet, rüşvet almamak, rüşvet vermemektir.

Adalet, yolsuzluk, dolandırıcılık, hileli iflas, haksız kredi yoluyla milli servete el uzatmamaktır.

Adalet, milli serveti israf etmemek; millî hasıladan herkesin adilce pay almasını gözetmektir.

Adalet, mesai arkadaşını mevki ve makam konusunda rakip görünce, yalan ve iftira ile engellemeye çalışmamak, daha da kötüsü, görevinden uzaklaştırılmasına neden olmamaktır.

Adalet, akraba ve yakınlarımızı hak etmedikleri mevkilere getirip, hak etmedikleri imkânlarla donatmamak, kayırmacılıktan uzak olmaktır.

Adalet, kin, intikam ve nefret söylemlerinden uzak olmaktır.

Adalet, zalimin karşısında ve mazlumun yanında durmaktır.

Adalet, tevazu, nezaket, nezafet, zarafet ve edebe uygun davranmaktır.

Adalet, insanlar hakkında gıybet etmemek; onları ırk, din, dil ve inançları üzerinden aşağılamamaktır.

Adalet, çalışanın emeğini korumak, onun ve ailesinin sağlık ve hayat güvencesini daim kılmaktır.

Hakkında kesinleşmiş bir mahkeme kararı yoksa hiçbir kimseyi suçlu olarak ilan ve ifşa etmemektir.

Ve nihayet adalet, uğrunda, her türlü kazanımın tereddütsüz feda edilebileceği en üstün değer ve de mülkün (mülk=erk, iktidar, egemenlik) temelidir.

 

Zıddı zulümdür.

Geliniz adalete önem ve değer vererek adil olalım, zıddına itibar edip zalim olmayalım.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
7 Yorum