Washington’un hedefindeki ülke: İran!

Yaklaşık 40 yıl önceydi.1979 yılında Pehlevi hanedanını destekleyenlerin dışında kalan Demokratlar, liberaller, Tudehçiler(Marksistler), halkın Mücahitleri vs gibi rejim muhalifleri bir araya gelip, Şah’ı devirmişlerdi.

Rejimi deviren güçlerin içinde başat rolü oynayan İslamcılar, diğer grupları dışlamışlar, kurulan yeni İran İslam cumhuriyeti rejimi, kendi çocuklarını yemişti.

Yeni rejimle birlikte Afganistan’dan sonra Yeşil Kuşak halkasının ikinci ayağı da çökmüştü.

Bu tarihlerde, geçtiğimiz yüzyılın en uzun ve en kanlı savaşlarından biri patlak verdi:

1980-1988 arasında yaşanan İran- Irak savaşı. Bir diğer deyişle, Rusya’nın desteğini almış Şii İran ile ABD (ve müttefiklerinin) desteğini almış Sünni Irak’ın...1 milyon kişinin hayatını kaybetmesine yol açan bu sınır savaşı belki sekiz yıl sürdü ama son 40 yıldır bu coğrafyada aslında hep aynı savaşın tekrar tekrar patlak verdiğini görüyoruz.

Ortadoğu’da meydana gelen savaşlar bu coğrafyanın neresinde, kiminle kim arasında olursa olsun, bunların arka planına baktığınızda önünde sonunda ABD, İngiltere, İsrail, KİK(Körfez İşbirliği Konseyi ülkeleri olan Suudi Arabistan, Kuwait, BAE, Bahreyn, Umman) tarafından İran’a karşı verildiğini görüyorsunuz.

2003 yılında Irak’da başlayıp, 2011’den bu yana Suriye, 2014 yılından itibaren Yemen topraklarında devam etmekte olan İç Savaşlarda olan da bu.

Suriye’de El-Kaide, El-Nusra, İŞİD, Özgür Suriye Ordusu (ÖSO) kisvesine bürünmüş Körfez İşbirliği Konseyi (KİK) ve NATO destekli Sünni cihatçılar, Rusya’nın desteğini almış Şam yönetimi ile savaşıyor gibi görünüyor belki. Ama aslında savaş ABD, İngiltere, İsrail ve KİK tarafından İran’a karşı veriliyor.

Washington yönetiminin bu savaştaki en büyük politik hedeflerinden biri, ekonomi sopalarıyla İran’ı bölgede yalnızlaştırıp, Ortadoğu denkleminden düşürmek. İngiltere ve ABD’nin 1950’lerin sonlarından bu yana Başbakan Musaddık’la başlayan rejim değişikliği zorlamaları hız kesmeden devam etmektedir.

Yani ABD’nin planları arasında İran’daki rejimi devirmek de vardı. Tabii Tahran’da bir rejim değişikliğinin yolu önce bu ülkenin bölgedeki müttefiki olan Suriye’yi istikrarsızlaştırıp parçalamaktan geçiyordu. Zira Suriye düşerse Lübnan, yemen de düşecekti.

Nereye düşeceklerdi? Tabii ki Sünni cephenin kucağına! ABD için iş kâğıt üzerinde zor da görünmüyordu. Zira Suriye nüfusunun yüzde 73’ü Sünni idi. Ama yüzde 10 da Hıristiyan’ın olduğu ülkeyi laik bir anlayışla yıllardır Aleviler yönetiyordu!

Ah Şu Sünniler bir ayaklansalardı!

Müslüman Kardeşler organizasyonu yıllardır ayaklanma için destekleniyordu!

Körfez İşbirliği Konseyi (KİK) ülkeleri de ABD ile aynı rüyayı gördüğü için işbirliği yapmaları zor değildi. ABD kamuoyunun olmasa bile, ABD yönetiminin Suriye iç savaşındaki en temel hedefi, (KİK’in de destek verdiği), ülkeye demokrasi gelmesi, reformlar yapılması falan değil, Sünni cihatçıların Esad’ı devirip Suriye’de zafere ulaşması idi.

Görüyoruz ki plan ağır aksak ilerlemekte. Hafız Esad’ın oğlu dimdik ayakta. Ben hala buradayım diyor. Onun ayakta kalması İran’ı güçlü kılıyor.

İran geçtiğimiz hafta Nükleer programa geri döndüklerini, hiçbir zaman geri atmayacaklarını açıklayarak ABD’ye meydan okumuştur.

Geçtiğimiz Çarşamba günü ABD Dışişleri Bakanı Pompeo, Rus mevkidaşı Lavrov ve Rusya devlet Başkanı Putin ile Soçi’de yaptığı görüşmelerde, İran’ın Nükleer Programına karşılık verme isteği, Suriye için hazırlamakta olan Anayasa’da, Kürtlerin asli unsur olması ve PKK/PYD’nin, Suriye’nin Kuzey Doğusunda özerk bir yapıya kavuşturulmasının ele alındığı görülmektedir.

Federasyon kartopu gibi yuvarlanarak Türkiye’nin üzerine geliyor!

Şükürler olsun!

Bizimkilerin öyle bir dertleri yok. O kadar çok işleri var ki, İstanbul'u alabilmek için ev ev dolaşıyorlar. 

İran’ı Ortadoğu denkleminin dışına çıkarmayı hedefleyen, ekonomik ambargo ve yaptırımları daha da serleştirip,  toplumsal yarılmalar bekleyen ABD, Körfez’e 120 bin asker ve uçak gemisi gönderip posizyonunu güçlendirme isteğindedir.

Yıllardır uygulanan ekonomik yaptırımlara rağmen, bütünlüğünü koruyabilmiş, şahsiyetli ve onurlu dış politikalar izleyerek, zik zak yapmadan, yalpalamadan, arkasında durduğu devletleri pazarlamadan, nasıl devlet olunuru tüm dünyaya göstermiştir.

Çin’in, Hindistan’ın, Rusya’nın açık desteğini almış olan İran, Avrupa’nın en büyük ekonomisi Almanya’yı arkasında hissetmektedir(ABD’ye rağmen).

Düşündünüz mü hiç?

Almanya bu desteği niçin veriyor olabilir?

Wikileaks belgeleriyle Julian Assange, Federal Alman Başbakanı Merkel’in telefonlarının CİA ve NSA tarafından dinlendiğini açıklamıştı. O gün bugün ABD ile Almanya arasında soğuk rüzgârlar esmektedir. Ambargolara rağmen Çin, Rusya ve İran ile istediği kadar ticaret yapabilmektedir.

ABD diye bir devlet henüz dünyada yok iken, topraklarında 10 büyük Türk Devletine ev sahipliği yapmış (Gazne, Büyük Selçuklu, İldeniz, Harzemşahlar, Timur, Karakoyunlu, Akkoyonlu, Safevi, Avşar, Kaçarlar), Farslıları yenmek göründüğü gibi kolay olmayacaktır

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
5 Yorum